OYUN TERAPİSİ-2

Resim
Merhaba Sevgili okurlar. Bir önceki yazımızda giriş yaptığımız oyun terapisi konusuna bu yazıda devam ediyoruz. Önceki yazıyı okumamış olanların öncelikle onu okumalarını öneriyorum ( önceki yazı için tıklayınız).   Öncelikle oyun terapistinden bahsedeceğiz. Oyun terapisini eğitimli kişiler, terapistler uygular. Ayrı bir eğitim süreci vardır. Terapist çocuğu olduğu gibi kabul eden kişidir. Çocukla sıcak ve güvene dayalı bir ilişki kurar. Çocuğu yargılamaz ve duygularına karşı açıktır. Çocuğa kendini güvende ve rahat hissettirir. Terapist çocuğu yönlendirmez, oyunlarına müdahale etmez. Terapiyi sürdürebilmek için terapi sınırlarını çizer. Süreci hızlandırmaz. Oyun Terapi Teknikleri Oyuncaklarda olduğu gibi teknikler de tek tek anlatılamayacak kadar uzun ve detaylı. Başlıklar halinde bahsedip birkaç tanesini açıklayacağım. Merak ettiğiniz ya da detaylı bilgi almak istediğiniz konularda bizimle her zaman iletişime geçebilirsiniz. Oyun terapisind...

BANA BAĞIRIRSAN SENİ DUYAMAM




  Bazen hepimizin öyle anları oluyor ki bir şekilde duygularımızı şiddetli bir biçimde ifade etmeyi istiyoruz. Fakat her şeyin bir sınırı olması gerektiğini, şiddetli her duygunun bizi yükseltmesini öngördüğümüz halde bilinmez bir yere sürüklediğini deneyimlerimiz sonucu farkına varıyoruz. İşte, çocuklar da herhangi bir hata yaptığında ya da olumsuz bir davranışta bulunduğunda onlara bağırmak, kızmak gibi kontrolsüz duyguların dışavurumu yaşanıyor. Ebeveynler bunu yaptıktan sonra çoğu zaman pişmanlık duyuyor ama yine de bunu istemeden alışkanlık haline getiriyorlar veya bunun çözüm olacağını düşünüyorlar. BAĞIRMAK ÇÖZÜM DEĞİLDİR. Bağırmakla, tehdit etmekle yahut ceza vermekle kısa süreli bir çözüm elde edilebilir belki. Lakin uzun süreli bir çözüm olması mümkün değildir.

  Çocuk, neden değil sonuç odaklı olduğu için ona gösterilen tepkilerin nedenini anlayamaz ve sadece kendisine bağırılmasına odaklanır. Bağırmak, öfkenin ifadesidir. Bunun sonucunda çocuğa yansıyacak olan duygu korkudur; çocuk bunu içselleştirir ve korku, çocuğun ileriki yaşlarda tehditler karşısında savunmasız kalmasına yol açabilir. Yaşanarak öğrenilen şeyler karakterimizin temellerini oluşturur; bu bağlamda, bağırmak gibi aşırı derecede verilen tepkilerin çocukların zihinlerinde ve ruhsal hallerinde derin izler bırakması kaçınılmazdır.

  Her şeyin başı etkili iletişimdir. Kendinizi düşünün. Evde, iş yerinde, arkadaş ortamında herhangi birisi size sesini yükselttiğinde, olumsuz yargı ifadeleri kullandığında ne hissediyorsunuz veya böyle bir durum yaşadığınızda tepkiniz ne olurdu? İletişimde beden dilinin %60, ses tonunun %30, kelimelerin ise %10 etkisi olduğu bilinmekte. Yani kelimelerin nasıl söylendiği, ağızdan hangi şekilde çıktığı önemli aksi takdirde anlatılmak istenen şey olumlu ve güzel olsa bile bunu olumsuz bir şekilde ifade ettiğinizde hiçbir anlamı kalmaz. Bunlar göz önünde bulundurulduğunda çocuğunuzla da aynı şekilde etkili bir iletişim kurmaya özen göstermelisiniz. Aslında sizi bağırmaya iten sorunların temeli de burada yatmakta.

  Öncelikle kendimizi anlayarak işe başlayalım; kendimize ve çocuğumuza birtakım sınırlar koyalım. Bir yerin sınırlarını ve kurallarını bilmek bize güven verir çünkü insan belirsizlikten hoşlanmaz. Nasıl ki ülkemizin sınırlarla ayrıldığını bilerek kendimizi rahat ve güvende hissediyorsak çocuklar da kendilerini bizim koyduğumuz sınırlar içinde aynı şekilde hissedecektir. Çocuklar ne yapıp yapmayacaklarını, yaptıklarında ne gibi sonuçlarla karşılaşacaklarını bilmek isterler; sınırlar da çocuğun bu keşfetme ve tanıma ihtiyacına yardımcı olur.

Fakat sınırların da etkili ve net bir şekilde belirlenmesi gerekir. Yani tutarlılık. Çocuğun aynı hareketlerine farklı zamanlarda farklı tepkiler gösterirsek çocuk da ne yapacağını bilemez; “Ben doğru bir şey mi yaptım, yanlış bir şey mi?” “Ama ben daha önce bu hareketi yaptığımda annem ve babam bana gülmüştü, şimdi neden kızıyorlar?” Hâl böyle olunca anne babası tarafından hoş karşılanmayan davranışı, başka bir zaman şansını deneyerek kabul ettirmeye çalışabilir dolayısıyla olumsuz hareketlerini sonlandıramaz.

Bahsettiğimiz yolları uygulayarak beklentilerimizi çocuğumuzun anlamasını sağlamalıyız. Beklentilerimizi göstermenin diğer bir yolu da onlarla konuşmak, onlara açıklama yapmak; tabii ki bunu uzun uzun açıklamalar yerine basit ifadelerle yapmalıyız ve onların göz hizasına gelerek, göz teması kurmalıyız (bu, bizim onları ciddiye aldığımızı, onların da bizi ciddiye alması gerektiğini gösterir) ve “Oyuncaklarını dağıtma” yerine “Oyuncaklarla oynanacak daha sonra toplanacak.” gibi olumlu bir dil kullanmaya çalışmalıyız. Çünkü negatif dil, değişimi engeller.

Beklentilerimizde de aşırıya kaçmamalıyız; “Ben yapamadım, çocuğum yapsın.”, “Benim olmadı, çocuğumun olsun.” gibi beklentilere girmek iki tarafı da yıpratır ve çocuğun benlik algısına zarar verir.

Sürekli çocuğumuzun olumsuz davranışlarına odaklanarak da yanlışa düşeriz, olumlu davranışları takdir ederek pekiştirmeye çalışmalıyız.

Hayatımızda pek çok duygu var, tabii ki çocuklar tüm bu duyguları tanımalı. “Çocuğum üzülmek nedir bilmemeli.” gibi koruyucu bir tutum içine girmek, onları dış dünyadan soyutlamaya çalışmak da doğru olmaz. Fakat elinizde bir sürü seçenek ve fırsat varken çocuğunuzun her yönüne zarar verici eylemlerinizi sürdürmeyin. O; bugün siz ona bağırıyorsunuz diye kulaklarını tıkayıp sizi duymak istemez, yarın başkası onu… Onlarla güçlü ilişkiye ve duygusal bağa sahip olursanız, onları dinleyip anlarsanız aranıza on ülke de girse birbirinizi duyabilirsiniz 😊

Sağlıkla kalın...

Yorumlar

  1. Harika hemen velilerime paylaştım,kendimize de bir ayna tutuyoruz burada tabii ki .....

    YanıtlaSil
  2. Çok iyi. Ebeveynlerin kendilerine pay çıkarması gereken bir konu.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder