Bazen hepimizin öyle anları oluyor ki bir
şekilde duygularımızı şiddetli bir biçimde ifade etmeyi istiyoruz. Fakat her
şeyin bir sınırı olması gerektiğini, şiddetli her duygunun bizi yükseltmesini
öngördüğümüz halde bilinmez bir yere sürüklediğini deneyimlerimiz sonucu
farkına varıyoruz. İşte, çocuklar da herhangi bir hata yaptığında ya da olumsuz
bir davranışta bulunduğunda onlara bağırmak, kızmak gibi kontrolsüz duyguların
dışavurumu yaşanıyor. Ebeveynler bunu yaptıktan sonra çoğu zaman pişmanlık
duyuyor ama yine de bunu istemeden alışkanlık haline getiriyorlar veya bunun
çözüm olacağını düşünüyorlar. BAĞIRMAK
ÇÖZÜM DEĞİLDİR. Bağırmakla, tehdit etmekle yahut ceza vermekle kısa süreli
bir çözüm elde edilebilir belki. Lakin uzun süreli bir çözüm olması mümkün
değildir.
Çocuk, neden
değil sonuç odaklı olduğu için ona gösterilen tepkilerin nedenini anlayamaz ve
sadece kendisine bağırılmasına odaklanır. Bağırmak, öfkenin ifadesidir. Bunun
sonucunda çocuğa yansıyacak olan duygu korkudur; çocuk bunu içselleştirir ve korku,
çocuğun ileriki yaşlarda tehditler karşısında savunmasız kalmasına yol
açabilir. Yaşanarak öğrenilen
şeyler karakterimizin temellerini oluşturur; bu bağlamda, bağırmak gibi
aşırı derecede verilen tepkilerin çocukların zihinlerinde ve ruhsal hallerinde
derin izler bırakması kaçınılmazdır.
Her şeyin başı etkili iletişimdir. Kendinizi düşünün. Evde, iş yerinde, arkadaş
ortamında herhangi birisi size sesini yükselttiğinde, olumsuz yargı ifadeleri
kullandığında ne hissediyorsunuz veya böyle bir durum yaşadığınızda tepkiniz ne
olurdu? İletişimde beden dilinin %60, ses
tonunun %30, kelimelerin ise %10 etkisi olduğu bilinmekte. Yani kelimelerin nasıl söylendiği, ağızdan hangi şekilde çıktığı önemli
aksi takdirde anlatılmak istenen şey olumlu ve güzel olsa bile bunu olumsuz bir
şekilde ifade ettiğinizde hiçbir anlamı kalmaz. Bunlar göz önünde
bulundurulduğunda çocuğunuzla da aynı şekilde etkili bir iletişim kurmaya özen
göstermelisiniz. Aslında sizi bağırmaya iten sorunların temeli de burada
yatmakta.
Öncelikle kendimizi anlayarak işe
başlayalım; kendimize ve çocuğumuza birtakım sınırlar koyalım. Bir yerin
sınırlarını ve kurallarını bilmek bize güven verir çünkü insan belirsizlikten
hoşlanmaz. Nasıl ki ülkemizin sınırlarla ayrıldığını bilerek kendimizi rahat ve
güvende hissediyorsak çocuklar da kendilerini bizim koyduğumuz sınırlar içinde
aynı şekilde hissedecektir. Çocuklar ne yapıp yapmayacaklarını, yaptıklarında
ne gibi sonuçlarla karşılaşacaklarını bilmek isterler; sınırlar da çocuğun bu
keşfetme ve tanıma ihtiyacına yardımcı olur.
Fakat sınırların da etkili ve net bir şekilde belirlenmesi gerekir. Yani tutarlılık.
Çocuğun aynı hareketlerine farklı zamanlarda farklı tepkiler gösterirsek çocuk
da ne yapacağını bilemez; “Ben doğru bir şey mi yaptım, yanlış bir şey mi?”
“Ama ben daha önce bu hareketi yaptığımda annem ve babam bana gülmüştü, şimdi
neden kızıyorlar?” Hâl böyle olunca anne babası tarafından hoş karşılanmayan davranışı,
başka bir zaman şansını deneyerek kabul ettirmeye çalışabilir dolayısıyla
olumsuz hareketlerini sonlandıramaz.
Bahsettiğimiz yolları uygulayarak beklentilerimizi çocuğumuzun
anlamasını sağlamalıyız. Beklentilerimizi göstermenin diğer bir yolu da onlarla
konuşmak, onlara açıklama yapmak; tabii ki bunu uzun uzun açıklamalar yerine
basit ifadelerle yapmalıyız ve onların göz hizasına gelerek, göz teması
kurmalıyız (bu, bizim onları ciddiye aldığımızı, onların da bizi ciddiye alması
gerektiğini gösterir) ve “Oyuncaklarını dağıtma” yerine “Oyuncaklarla oynanacak
daha sonra toplanacak.” gibi olumlu bir dil kullanmaya çalışmalıyız. Çünkü
negatif dil, değişimi engeller.
Beklentilerimizde de aşırıya kaçmamalıyız; “Ben yapamadım, çocuğum
yapsın.”, “Benim olmadı, çocuğumun olsun.” gibi beklentilere girmek iki tarafı
da yıpratır ve çocuğun benlik algısına zarar verir.
Sürekli çocuğumuzun olumsuz davranışlarına odaklanarak da yanlışa
düşeriz, olumlu davranışları takdir ederek pekiştirmeye çalışmalıyız.
Hayatımızda pek çok duygu var, tabii ki çocuklar tüm bu duyguları
tanımalı. “Çocuğum üzülmek nedir bilmemeli.” gibi koruyucu bir tutum içine
girmek, onları dış dünyadan soyutlamaya çalışmak da doğru olmaz. Fakat elinizde
bir sürü seçenek ve fırsat varken çocuğunuzun her yönüne zarar verici
eylemlerinizi sürdürmeyin. O; bugün siz ona bağırıyorsunuz diye kulaklarını
tıkayıp sizi duymak istemez, yarın başkası onu… Onlarla güçlü ilişkiye ve
duygusal bağa sahip olursanız, onları dinleyip anlarsanız aranıza on ülke de
girse birbirinizi duyabilirsiniz 😊
Sağlıkla kalın...
Harika hemen velilerime paylaştım,kendimize de bir ayna tutuyoruz burada tabii ki .....
YanıtlaSilÇok teşekkür ederiz. :)
SilÇok iyi. Ebeveynlerin kendilerine pay çıkarması gereken bir konu.
YanıtlaSilÇok teşekkür ederiz. :)
SilTeşekkür ederiz. :) Sevgiler...
Sil